15 Mart 2007 Perşembe

İnternetteki Çanakkale Savaşları Komedisi...

Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar.

Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atış­larıyla karşılaşıyordu.

Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu..

O gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. (vay anasını sayın seyirciler zattiri zattiri taaam! sanki naklen yayın gibi)

İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. (uzat cümleleri uzat anasını satiim,, ne kadar laf kalabalığı o kadar kahramanlık)

Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlar­dı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. (sert esen rüzgarl değil herşeyde olduğu gibi adı bile belli LODOS yavrucuğum. Neymiş bakim hangi rüzgarların etkisi başarısızlığa neden olmuş muş)

Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı. (Bocalamış unutma kim bocalatmış? bocalamak ne demek? savaşta anlamı nedir?)

... 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı .... (Biri emir vermiş diğeri aldığı emir gereği bişey yapmış,, ordaki bu bağlantıyı asla unutma. emir verilmemiş olsaydı diğeri emir almazdı! iyi ezberle!)

... düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe... (demekki düşman askerleri rastgele ateş etmiş fakat vurduğu yerler bizim tarafımızdan biliniyormuş ismini yazmışık oraya.. iyi ezberle düşman öylesine ateş etmiş)




Sonuç aynı gün 17:45 te alınmıştı. İki İngiliz, bir Fransız zırhlısı battı. Bir İngiliz, iki Fransız zırhlısı ağır yara aldı, üç gemi karaya oturdu.

14 Mart 2007 Çarşamba

Milli Bayramlar Dini Bayramlar (Milli ve Dini Bayramlar)

Milli Bayramlar
Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, 19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a ayak bastığı gündür. Türkiye'nin ulusal bayramıdır. Her yıl 19 Mayıs günü Gençlik ve Spor Bayramı yurdun her yanında spor gösterileri ve törenlerle kutlanır. "Gençlik ve Spor Bayramı"

Her yılın 23 Nisan günü, 23 Nisan 1920 yılında TBMM'nin kuruluşunun kutlandığı, çocuklara armağan edilmiş tek ulusal bayramdır.

Cumhuriyet Bayramı, 29 Ekim 1923'te Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından ilan edilen Cumhuriyet yönetim biçiminin kutlandığı Türkiye'nin resmî bayramlarından bir tanesidir. Ulusal bir bayram olan Cumhuriyet Bayramı her yıl resmi törenlerle kutlanır.Bu törenlerde her yer süslenir.Tüm okullarda ve meydanlarda çeşitli etkinlikler yapılır.Şiirler okunur marşlar söylenir.Cumhuriyetin kuruluşu tekrar yaşanır.

Zafer Bayramı, 1922 yılında 22 Ağustos'ta başlayıp, 30 Ağustos'ta Dumlupınar'da Mustafa Kemal'in başkumandanlığında galibiyet ile tamamlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ni (Büyük Taaruz) anmak için kutlanan bayramdır. Gerçekte, tüm düşman birliklerinin ülke sınırlarını terketmesi daha sonra olsa da, 30 Ağustos, sembolik olarak, ülke topraklarının düşmandan arındığı günü temsil eder.

Dini Bayramlar
Dini bayramlar, yeryüzünde yaşayan çeşitli dinlere mensup toplulukların belli bir tarihte, yılda bir kere bir veya birkaç gün sevinç gösterileriyle ve ayinlerle, ritüellerle kutladığı günlerdir.

Müslümanlar her yıl iki dini bayram kutlar: 1. Ramazan Bayramı, 2. Kurban Bayramı. Dini bayramlar, ulusal bayramlardan farklı olarak ay takvimine göre düzenlendiğinden her yıl 10 gün erken gelirler. Bir insan ömründe (ortalama 70 yılda) dini bayramların bu dönüşümünü üç kere izleyebilir. Yani bir kışa, yaza veya baharlara gelen bayramları ömründe üç kere görebilir.

Kurban bayramı adını Müslümanların Allah rızası için büyükbaş veya küçük baş hayvan kurban etmesinden alır. Kurban Bayramı'nda İbrahim Peygamber'in oğlu İsmail Peygamber'i kurban etmek istemesi de anılır. Aynı zamanda İslam âleminin her yıl Mekke'de hac farizasını ifa ettikleri vakittir. Bayramda da Bayram Namazı kılınır ve bayram hutbesi okunur.

Ramazan bayramı, Ramazan ayı boyunca tutulması farz kılınan orucun sonunu ifade eder. Ramazan ayı biterken, oruç da biter ve Ramazan bayramının ilk günü olan Şevval ayının birinci gününde oruç tutulmaz. Ramazan bayramının bu ilk gününde camilerde bayram namazı kılınır, namazdan sonra ise hutbe okunur. Bunların ardından bayrama dair etkinlikler başlar; aile ve arkadaş ziyaretleri, çeşitli eğlenceler gibi.

Bayramın ilk gününden önceki güne arefe veya arife denir. Ramazan Bayramı, Şevval ayının birinci günü başlar, üç gündür. Kurban Bayramı, Zilhicce'nin 10. günü başlar, dört gündür. Bayram günü oruç tutulmaz, çalışılmaz (çalışanlara ücretleri iki kat ödenir), icra takibi yapılmaz, resmi yerler kapalıdır, herkes sevinç içinde eğlenir, fakat dini bayramlarda Latinlerdeki gibi festival ve faşing havası yoktur.

Hristiyanlar ise, pazar günü tatil ve ayin yaparlar. Noel, Paskalya, Azizler Günü, Meryemana, Göğe Çıkış bayramları Katoliklerin önemli bayramlarıdır. Ortodoks Hristiyanlar ayrıca Ortodoks bayramını kutlarlar. Hint bayramları Makara sankranti, Vasant panchami, Sivarat, Holi'dir.

Kuvay-i Milliye (Kuva-i Milli)

Kuvay-i Milliye, Yunanlıların İzmir'i işgal etmeleri ve Anadolu'da ilerlemeleri üzerine kurulan ve düşmana karşı savaşan kuruluşlardı. Kuvay-i Milliye birlikleri, düzenli ordu kurulana dek, Kurtuluş Savaşı'nda çete ve silahlı savunma kuruluşları olarak büyük yararlılıklar gösterdi. Kuvay-i Milliye adı, önceleri İzmir bölgesinde bulunan ve silahlı direnişçilere verildiği halde sonraları bütün milli hareketi kapsayacak şekilde kullanıldı.

Kuvay-ı Milliye işgalcilere karşı halkın tepkisi sonucu kurulmuştu. Kuvay-i Milliye'nin amacı hiçbir devletin ve milletin egemenliğini kabul etmeyen, milletin kendi bayrağı altında özgür ve bağımsız yaşamasıydı. Bölgesel mahiyeti yanı sıra sivil bir yönetim altında savaşan kişilerden oluşuyordu. İzmir Bölgesinin efeleri, güneydoğu bölgesinin çeteleri Kuvay-i Milliyeciler idi. Milli mücadelenin başında milletçe bir direnme hareketi olarak ortaya çıkmış olan bu bölgesel kuruluşlar, daha sonra TBMM'nin kurulması ile birleştirilmiş ve I. İnönü Savaşı sırasında da bütünü ile birlikte düzenli orduya dönüşmüştür.
Kısaca Kuvay-ı Milliye Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Anadolu'da başlatılan Türk milli mücadele hareketine katılan askeri ve milis güçlerinin tümüne verilen bir isimdir. Atatürk bunu şu şekilde açıklar;

“Hükümet merkezi düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak kuvvetlere emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve ulusun araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, 'ordu' adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki yurdu savunmak ve korumak olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya, ulusun kendisine kalıyor. Buna Kuvay-ı Milliye diyoruz...”

12 Mart 2007 Pazartesi

Atatürk İlkeleri ve Bütünleyici İlkeler (Tamamlayıcı İlkeler)

Cumhuriyetçilik:

Atatürk devrimleri siyasi nitelik taşır. Çok uluslu bir İmparatorluktan ulus devlete geçiş gerçekleştirilmiş ve böylece modern Türkiye'nin ulusal kimliği oluşturulmuştur. Bu kimliğin oluşmasında, kul nitelikli insanların yurttaş-birey niteliği kazanması önemli bir noktadır. Atatürk bunun yolunu, kısaca halkın kendi kendisini idaresi, yani demokrasi demek olan Cumhuriyet’te görmüştür.

Halkçılık:

Gerek içeriği gerekse hedefleri açısından bakıldığında, Cumhuriyet Devrimi ayrıca bir sosyal devrim niteliği de taşır. Başta İsviçre Medeni Kanunu olmak üzere, Batı kanunlarının Türkiye'de uygulamaya konulmasıyla birlikte kadınların statüsünde köklü değişiklikler olmuş, 1934 yılında kabul edilen bir kanun ile kadınlar seçme ve seçilme hakkını almışlardır.
Atatürk çeşitli ortamlarda, Türkiye'nin gerçek yöneticilerinin köylüler olduğunu söylemiştir. Aslında bu durum Türkiye için bir gerçek olmaktan çok bir hedef niteliğindedir. Halkçılık ilkesi sınıf ayrıcalıklarına ve sınıf
farklılıklarına karşı olmak ve hiçbir bireyin, ailenin, sınıfın veya organizasyonun diğerlerinin daha üzerinde olmasını kabul etmemek demektir. Halkçılık, Türk vatandaşlığı olarak ifade edilen bir fikre dayanır. Gurur ile birleşen vatandaşlık fikri, halkın daha fazla çalışması için gerekli psikolojik teşviki sağlar, birlik fikrinin ve ulusal bir kimliğin kazanılmasına yardımcı olur.

Laiklik:

Laiklik yalnızca devlet ve dinin birbirinden ayrılması anlamına gelmez ayrıca eğitim, kültür ve yasama alanlarının da dinden bağımsız olması anlamını taşır. Laiklik, devletin dini düşünce ve dini kuruluşların etkisinden bağımsız olması, ve genel olarak düşünce özgürlüğü anlamına gelmektedir.
Devrimlerin birçoğu laikliği gerçekleştirmek amacıyla yapılmış ve diğerleri ise laikliğe ulaşılmış olması sayesinde gerçekleştirilebilmiştir. Laiklik ilkesi akılcı ve dini siyasetin dışında tutan bir ilkedir.
Osmanlı döneminde matbaanın geciktirilmesinde olduğu gibi dinin yenilikler karşısında nasıl tutucu bir silah haline geldiğini yaşamış olan Türkiye Cumhuriyeti kurucuları açısından dinin din dışı sivil yapı üzerinde yaratabileceği baskıları önlemenin bir aracıdır.
Devrimcilik:

Atatürk'ün ortaya koyduğu en önemli ilkelerden birisi de devrimciliktir. Bu ilkenin anlamı Türkiye'nin devrimler yaparak geleneksel kuruluşlarını modern kuruluşlarla değiştirmiş olmasıdır. Geleneksel kavramların bir kenara itilip modern kavramların benimsenmesi demektir. Devrimcilik ilkesi, yapılmış olan devrimlerin tanınıp kabul edilmelerinin çok ötesine geçmiştir.

Milliyetçilik:

Cumhuriyet devrimi ayrıca milliyetçi bir devrimdir. Bu milliyetçilik ırkçı bir yapıda değildir; yurtseverlikle sınırlıdır. Bu devrimin amacı, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığının korunması ve ayrıca Cumhuriyetin siyasal yönden gelişmesidir.
Bu milliyetçilik, tüm diğer ulusların bağımsızlık haklarına saygılıdır; sosyal içeriklidir; yalnızca anti - emperyalist olmayıp, aynı zamanda gerek hanedan yönetimine, gerekse herhangi bir sınıfın Türk toplumunu yönetmesine de karşıdır ve nihayet bu milliyetçilik Türk devletinin vatanı ve halkı ile bölünmez bir bütün olduğu ilkesine inanmaktadır.

Devletçilik:

Mustafa Kemal Atatürk yapmış olduğu açıklamalarda ve politikalarında Türkiye'nin bir bütün olarak modernizasyonunun ekonomik ve teknolojik gelişmeye önemli ölçüde bağlı olduğunu ifade etmiştir. Bu bağlamda, devletçilik ilkesini de devletin, ülkenin genel ekonomik faaliyetlerinin düzenlenmesi ve özel sektörün girmek istemediği veya yetersiz kaldığı ya da ulusal çıkarların gerekli kıldığı alanlara girmesi anlamında yorumlamaktadır. Ancak, devletçilik ilkesinin uygulanmasında, devlet yalnızca ekonomik faaliyetlerin temel kaynağını teşkil etmemiş, aynı zamanda ülkenin büyük sanayi kuruluşlarının da sahibi olmuştur.

BÜTÜNLEYİCİ İLKELER:
1. Millî Egemenlik:
Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu millî egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir. (1923)
Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin sağlanması, istikrarı ve korunması ancak ve ancak tam ve kesin anlamıyla millî egemenliği sağlamış bulunması ile devamlılık kazanır. Bundan dolayı; hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir. (1923)
2. Millî Bağımsızlık:
Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasî, malî, İktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam seferberlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. (1921)
Türkiye devletinin bağımsızlığı mukaddestir. O, ebediyen sağlanmış ve korunmuş olmalıdır. (1923)
3. Millî Birlik ve Beraberlik:
Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. (1919)
Biz millî varlığın temelini,millî şuurda ve millî birlikte görnıekteyiz.(1936)
Toplu bir milleti istilâ etmek, daima dağınık bir milleti istilâ etmek gibi kolay değildir. (1919)
4. Yurtta Barış Dünyada Barış:
Yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz. (1931)
Türkiye Cumhuriyeti'nin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta sulh, cihanda sulh gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve terakkisinde en esaslı âmil olsa gerektir. (1933)
Sulh, milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur. (1938)
5. Çağdaşlaşma:
Milletimizi en kısa yoldan medeniyetin nimetlerine kavuşturmaya, mesut ve müreffeh kılmaya çalışacağız ve bunu yapmaya mecburuz. (1925)
Biz Batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz. (1926)
6. Bilimsellik ve Akılcılık:
a) Bilimsellik:
Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. (1924)
Türk milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet bilimdir. (1933)
b) Akılcılık :
Bizim; akıl, mantık, zekâ ile hareket etmek en belirgin özelliği-mizdir. (1925)
Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. (1926)
7. İnsan ve İnsanlık Sevgisi:
İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. (1931)
Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. (1936)

İnternetin Tarihçesi, İlk e-posta

İnternetin Tarihçesi

İnternetin köklerini 1962 yılında J.C.R. Licklider'in Amerika'nın en büyük üniversitelerinden biri olan Massachusetts Institute of Tecnology'de (MIT) tartışmaya açtığı "Galaktik Ağ" kavramında bulabiliriz. Licklider, bu kavramla küresel olarak bağlanmış bir sistemde isteyen herkesin herhangi bir yerden veri ve programlara erişebilmesini ifade etmişti. Licklider 1962 Ekim ayında Amerikan Askeri araştırma projesi olan İleri Savunma Araştırma Projesi'nin (DARPA - Defense Advensed Research Project Agency) bilgisayar araştırma bölümünün başına geçti. MIT'de araştırmacı olarak çalışan Lawrance Roberts ile Thomas Merrill, bilgisayarların ilk kez birbirleri ile 'konuşmasını' ise 1965 yılında gerçekleştirdi.

1966 yılı sonunda Roberts DARPA'da çalışmaya başladı ve "ARPANET" isimli projesi önerisini yaptı. ARPANET çerçevesinde ilk bağlantı 1969 yılında dört merkezle yapıldı ve ana bilgisayarlar arası bağlantılar ile internetin ilk şekli ortaya çıktı. ARPANET'İ oluşturan ilk dört merkez University of California at Los Angeles (UCLA), Stanford Research Institute (SRI), University of Utah ve son olarak University of California at Santa Barbara (UCSB) idi (Gromov, 1998).

Kısa süre içerisinde birçok merkezdeki bilgisayarlar ARPANET ağına bağlandı.

1971 yılında Ağ Kontrol protokolü (NCP-Network Control Protokol)ismi verilen bir protokol ile çalışmaya başladı. 1972 yılı Ekim ayında gerçekleştirilen Uluslararsı Bilgisayar İletişim Konferansı (ICCC- International Computer Communications Conference) isimli Konferansta, ARPANET'in NCP ile başarılı bir demontrasyonu gerçekleştirildi. Yine bu yıl içinde elektronik posta (e-mail) ilk defa ARPANET içinde kullanılmaya başladı. NCP'DEN daha fazla yeni olanaklar getiren yeni bir protokol, 1 Ocak 1983 tarihinde İletişim Kontrol Protokolu (Transmission Control Protokol/ internet protokol - TCP/IP) adıyla ARPANET içinde kullanılmaya başladı. TCP/IP bugün varolan internet ağının ana halkası olarak yerini aldı.

1980 yılların ortasında Savunma Bakanlığı'na bağlı (DoD) Amerikan askeri bilgisayar ağı, ARPANET'ten ayrıldı ve MILITARY NET adı ile kendi ağını kurdu. 1986 yılında Amerikan bilimsel araştırma kurumu 'Ulusal Bilim Kuruluşu' (NSF), ARPANET için ülke çapında beş büyük süper bilgisayar merkezi kurulmasını içeren kapsamlı bir öneri paketi öne sürdü. ARPANET Amerikan hükümetinin sübvansiyonu ile NSFNET olarak düzenlendi. 1987 yılında yeniden düzenlediği internet yapılanması planı ile NSFNET yedi bölgesel nokta üzerinde 1.5 Mb/s (daha önce 56 Kb/s idi) güçlü bir omurgayı işleteceğini duyurdu.

NSFNET Merit olarak adlandırılan Michigan Eyaletindeki üniversitelerin organizasyonu ile NSF'in yaptığı bir anlaşma doğrultusunda işletilmeye başlandı. NSFNET'in işletilmesine bir süre sonra Merit'in yanında ABD'nin dev bilgisayar firması IBM ve haberleşme firması MCI dahil oldu. NSFNET'in işletilmesine yönelik 1990 yılında oluşturulan bu birlik 'İleri Ağ Hizmetleri' (ANS-Advance Network Services)olarak adlandırıldı.ANS'nin kuruluşu süreci ABD'de 1990'lara kadar devlet desteğinde gelişen internet omurgasının özelleştirilmesi sürecinin de başlangıcı olmuştur.

1990 yılında NSFnet ile özel şirketlerin ortak işletmesi ile başlayan özelleştirme süreci, 1995 yılı mayıs ayında NSF'nin internet omurga işletmeciliğinden tamamen çekilmesi ile tamamlandı. 1995 yılından itibaren ABD internet omurga işletimi tamamen özel işleticilerinin elindedir.

Internet‘e çeşitli şekillerde, başlangıcından 1994 yılı sonuna kadar 110 ülke, 10,000 bilgisayar ağı, 3,000,000 dan fazla bilgisayar ve 25 milyonu aşkın kullanıcı bağlanmıştır. Bu sayı, Web Sayfası kavramının kullanıma girdiği 1995 yılı içinde büyük bir patlama göstermiş ve 60 milyon’a ulaşmıştır. Bu sayının 1996 yılı içinde de, her ay yüzde 10 artması beklenmekteydi. Ve şu an Türkiye' de 5 Milyon, Dünyada toplam 300 Milyon İnternet kullanıcısı olduğu sanılıyor. Görüldüğü üzere Internet büyük bir hızla dünyanın her köşesine din, dil, ırk ve ülke ayrımı yapmadan erişmektedir.

Küresel Isınma


İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. Sera etkisinin artması, atmosferin üst bölümünün yani stratosferin soğumasına, alttaki troposferin ise ısınmasına yol açıyor.



Sera Etkisi

Sera etkisi doğal bir süreç aslında. Sera etkisi, dünyada yaşam olması için gereken sıcaklığı sağlıyor.
• Su buharı, karbondioksit ve metan gazı, dünyanın üzerinde doğal bir örtü oluşturuyor. Ancak fosil yakıtların kullanılması ve ormanların yok edilmesi, bu örtüyü oluşturan gazların, atmosferde normalin çok üzerine çıkmasına neden oldu.
• Dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor. Dünya bu ışınları, tekrar atmosfere yansıtıyor.
• Dünyaya ulaşan güneş enerjisinin yaklaşık yüzde 70’i, böylece tekrar uzaya gönderlmiş oluyor. Ancak bazı infrared ışınlar, sera gazları tarafından tutuluyor. Bu da atmosferin, ısınmasına neden oluyor.
• Sera etkisi, dünyanın yeterince sıcak olmasını sağlıyor. Ancak bazı bilim adamları, insan tarafından fazla miktarda sera gazının atmosfere verilmesinin bu karmaşık dengeyi zedelediği ve küresel ısınmaya neden olduğu görüşünde.


Sera gazları neden artıyor?
Endüstri yani insan.Sanayi devrimi (1800 lü yıllar)'nden sonra binlerce fabrika kuruldu, yeni teknolojiler icat edildi, bilinçsizce fosil yakıtlar tüketildi ve sonuç şu an dünya sıcaktan pişiyor, kışlar ise bellli değil bir sert bir ılık...

Tüm bu hareketlenmelerin ,devrimlerin ve sanayinin atığı sera gazları her geçen gün bilinçsizce atmosfere salındı.Neticede sanayi gelişti atık arttı, ormanlar yakıldı,atom bombaları,savaşlar derken insanlık kendini kendi ürettiği bataklıkta buldu.

Sera gazları dediğimiz CO2,metan,su buharı,azotoksit,kloroflorokarbon ve ozon...

En çok salınanı karbondioksit ancak en risklisi metan ve kloroflorokarbondur. Metan, bir karbondioksitten 21 kat, azotoksitten de 270 kat daha fazla ısı soğurma kapasitesine sahip. Düşünün taşıt araçlarımızda karbondioksit yerine metan gazının çıktığını; heralde dünya venüs kadar sıcak ve yaşanılmaz olurdu.

Hayata Etkisi

Atmosferin ısıyı tutma yeteneği sayesinde suların sıcaklığı dengede kalır. Böylece nehirlerin ve okyanusların donması engellenmiş olur. Son yıllarda atmosferdeki CO2 miktarı hava kirlenmesine bağlı olarak hızla artmaktadır. Metan, ozon ve kloroflorokarbon (CFC) gibi sera gazları çeşitli insan aktiviteleri ile atmosfere katılmaktadır. Bu gazların tamamının ısı tutma özelliği vardır. CO2 ve ısıyı tutan diğer gazların miktarındaki artış, atmosferin ısısının yükselmesine sebep olmaktadır. Bu da küresel ısınma olarak ifade edilir. Bu durumun, buzulların erimesi ve okyanusların yükselmesi gibi ciddi sonuçlar doğuracak iklim değişmelerine yol açmasından endişe edilmektedir.

Eskiden madenciler, madene beraberlerinde bir kanarya indirirdi. Çünkü kuşun fenalaşması, havadaki metan gazının arttığının habercisiydi. Şimdi de hızla yok olan narin kuş türleri, bize atmosferimizin kimyasal bileşimin iyice bozulduğunu göstermekte. Sadece İngiltere’de son 25 yılda 22 milyon çift kuşun, 17 milyon çifti yok oldu.
Küresel ısınma ve iklim değişimi; seller, kuraklık, insan, hayvanlar ve tarım kuşaklarının yer değiştirmesi, kutuplardaki buzulların erimesi ve deniz su seviyelerinin yükselmesi gibi dünya üzerindeki tüm canlı yaşamı için birçok tehlike oluşturuyor.
En büyük doğal afet olan kuraklığın etkisi; en fazla, suya talebin en yüksek olduğu zamanlar hissedilir. Nüfus arttıkça ihtiyaç duyduğumuz su miktarı da artıyor. Ama gelişmiş ülkelerdeki gibi, köy, kasaba, şehir ve ülke bazında kuraklık ile mücadele ve su kaynaklarımızın yönetimi için "kuraklık mücadele planlarını" geliştirebilmiş değiliz.
Hükümetler Arası İklim Değişimi Paneli’ne (IPCC) göre 1990’da Türkiye’de yılda kişi başına düşen su miktarı 3 bin 70 metreküp. Fakat bu suyun büyük bir kısmı, ihtiyaç olan yerlerde değil. İklim şartlarının değişmeyeceğini kabul etsek bile, sadece nüfus artışı nedeniyle 2050’de Türkiye’de bu miktar 1240 metreküp olacaktır.
Artan nüfus ve küresel iklim değişimi sonucu daha kurak bir iklime sahip olacağımız göz önüne alındığında 2050’de Türkiye’de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 700 ila 1910 metreküp arasında olacak. Yani su fakiri bir ülke olacağız.
Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri deniz kıyılarındaki 60 kilometrelik alanda yaşıyor. IPCC tahminlerine göre 2100 yılına kadar deniz su seviyesindeki artış 40 ila 65 cm arasında olacaktır. Bu durumda adalarda, kıyı şeritlerinde, kıyı şehirlerinde ve nehir yataklarında yaşayanlar ile birlikte balıkçılık ile ve kıyılarda turizm tesisi işleten ve tarım yaparak geçimini sağlayanlar, yerleşim ve geçim alanlarını kaybedebilecektir.

Dört Mevsim


Dünyanın kendi çevresinde dönüşünden kaynaklanan güneş enerjisi değişimi gece gündüzü oluştururken, Dünyanın güneş çevresinde dönüşümünden kaynaklanan güneş enerjisi değişimi de, mevsimleri oluşturmaktadır. Dünyanın kendi çevresindeki dönüş ekseni, güneş çevresindeki dolanma yörüngesi düzlemiyle 23,50lik bir açı yaptığından, yer yüzüne düşen güneş şiddeti yörünge boyunca değişmekte ve mevsimlerde böylece oluşmaktadır. Ayrıca, bu eğrilik, yıl boyunca gündüz gece uzunluğunda da değişimler ortaya çıkartmaktadır.
Mevsimler bir yılın farklı astronomik ve iklimsel özelliklere sahip olan bölümleridir. Orta iklimli paralellerde İlkbahar, Yaz, Sonbahar ve Kış'a ayrılırlar. Kutuplarda ve Kutuplara yakın paralellerde bir yıl sadece Yaz ve Kış mevsimi diye ikiye ayrılır. Kutuplarda ayrıca 6 ay gece ve 6 ay gündüz olur.

Mevsimler Dünyanın kendi dönüşünün, güneşin etrafında döndüğü yörünge ile aynı hizada dönmemesinden kaynaklanırlar. Böylece yeryüzünden göke bakıldığında güneş dünyanın heryerinde farklı bir yükseklikte gökyüzünden geçer.

"Kuzey-kışı" döneminde dünyanın Güneyküresi güneşe doğru yöneliktir, ve Kuzeyküresi daha az Güneş ışığı alır. "Güney-kışı" döneminde ise dünyanın Kuzeyküresi güneşe yöneliktir ve kuzeyde sıcak mevsimler başlar. Yani dünyanın Kuzeyküresinde Yaz başladığı zaman Güneyküresinde (örneğin Güney Afrika ya da Avustralya'da) kış başlar.

Dünya’nın Kendi Etrafında Dönmesi (Günlük Hareket)
Dünya kendi ekseni etrafındaki dönüşünü, batıdan doğuya doğru 24 saatte tamamlar. Buna 1 gün denir.
Dünya, kendi ekseni etrafında atmosfer ile birlikte döndüğü için bu dönüş hissedilmez. Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki hızı en fazla Ekvator üzerindedir. Bu hız saatte 1670 km/saattir. Kutuplarda hız sıfırdır.

Dünya’nın Kendi Ekseni Etrafındaki Dönüşünün Sonuçları
• Gece ve gündüz birbirini takip eder.
• Güneş ışınlarının günlük geliş açıları değişir.
• Günlük sıcaklık farkları meydana gelir. Bunun sonucunda;
– Fiziksel çözülme oluşur.
– Günlük basınç farkları oluşur.
– Meltem rüzgârları oluşur.
• Merkez kaç kuvveti meydana gelir. Bunun sonucunda;
– Sürekli rüzgârların (Alize, Batı, Kutup) yönlerinde sapmalar meydana gelir.
– Okyanus akıntıları (Gulf - stream, Labrador, vs.) halkalar oluşturur ve yönlerinde sapmalar olur.
• Yerel saat farkları meydana gelir.
• Cisimlerin gün içindeki gölge uzunlukları değişir.
• Güneş doğuda erken doğar, batar ve batıda geç doğar, batar.
• Dinamik basınç kuşakları meydana gelir.

Eğer dünya kendi çevresinde dönmeseydi bunların hiçbiri olmaz.





Dünyanın Güneş Çevresinde Dolanması
Dünyamız Güneş çevresindeki dolanımını 365 gün 6 saatte tamamlar. Her yıl 365 günden artan 6 saatler 4 yılda bir 24 saat, yani 1 gün eder. Bu bir gün 4 yılda bir Şubat ayına eklenir. Böylelikle, 28 gün olan Şubat ayı 4 yılda bir 29 gün olur. Buna artık yıl denir. 4’le bölünebilen yıllar artık yıldır.
Dünyamız Güneş çevresinde dolanırken yumurta biçiminde bir yol izler. Bu yola dünyanın yörüngesi denir. Yerkürenin içinden geçip, kutupları birleştirdiği varsayılan eksen dünyanın yörüngesine dik değildir. 23,5 derece eğik durumdadır. Bu nedenle Dünya üzerindeki herhangi bir yere Güneşin ışınları yıl boyu aynı eğimle gelmez. Yılın kimi zamanları ışınlar dik olarak gelir. Bu yörelerde gündüzler uzun, havalar sıcak olur. Kimi zaman ışınlar eğik gelir. Bu durumda da gündüzler kısa, havalar soğuk olur. Bu sıcaklık ayrımları mevsimleri oluşturur. Bir yılda dört mevsim vardır.
Sonbahar 23 Eylül - 21 Aralık
Kış 21 Aralık - 21 Mart
İlkbahar 21 Mart - 21 Haziran
Yaz 21 Haziran - 23 Eylül
21 Mart ve 23 Eylül’de gece ile gündüz birbirine eşit olur. 21 Aralık’ta en uzun gece, en kısa gündüz, 21 Haziran’da en uzun gündüz, en kısa gece yaşanır.